14 Nisan 1969 tarihinde, Suudi Arabistan'ın Arar şehrinde doğan Komutan Hattab'ın asıl ismi "Sâmir Salih el-Süveylem". Afgan Dağları'ndan Çeçen Dağları'na uzanan bu izzetli hayatı, bu şerefli şehadeti inşallah anlatmaya çalışacağız.
 |
Komutan Hattab çocukken... |
Çocukluğu, doğduğu coğrafyada geçti. Henüz küçük bir çocukken dahi İslami şuurla yetiştirilen Komutan Hattab, çetin şartları yakinen tanımak ve bu şartlara alışmak için kardeşleriyle beraber sıklıkla dağlık, ormanlık alanlara gider ve kendisini geliştirirdi. Gençlik çağına geldiğinde derslerindeki üstün başarısıyla dikkat çeken Komutan Hattab, üst düzey liselerde burslu okuma hakkı kazanmasına rağmen, adeta karşı konulamaz bir çağrı gibi Hindikuş Dağları'ndan dalga dalga yayılan cihad sayhalarına gönlünü kaptırmış vaziyetteydi. Kanı kaynıyordu onun ve onun çağında binlerce Müslüman gencin. Sovyetler Birliği'ne karşı Afgan cihadının en çetin, en şedid günleri yaşanıyordu. Dünyanın dört bir yanından Müslümanlar; İslam'ın izzetini müdafaa etmek, Allah'ın kelimesini yüceltmek için Afgan dağlarına akın ediyor, cihad halka halka büyüyordu.
İşte böyle bir atmosferde kararını verdi Komutan Hattab. Afganistan'a gidecek, Allah'ın düşmanlarına karşı yıllardır süren cihada katılacak ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in dahi arzuladığı şehadeti arayacaktı.
"Allah Teâla Hazretleri, Allah rızası için yola çıkan kimse hakkında:
 |
Afganistan'a gitmeden önce... |
'Bu kulum, benim yolumda cihad etmek üzere bana inanarak, peygamberlerimi tasdik ederek yola çıkmıştır. Artık onu ya cennetime koymak yahut da ücret veya ganimet elde etmiş olarak, çıkmış olduğu meskenine geri çevirmek hususunda garanti veriyorum' diyerek teminat verir. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl'e yemin olsun ki, Allah yolunda yaralanmış hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yaralandığının ilk günkü manzarasıyla gelmiş olmasın. Yarası taze, kan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ediyorum ki, Müslümanlar'a meşakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkân bulamıyorum. Onlar da beni tâkibe imkân bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor. Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e kasem olsun Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim."
[Buharî,İman 25, Cihâd 2,119, Hums 8, Tevhid 28, 30; Müslim, İmâret 103- 107, (18?6), (8, 119); Muvatta, Cihâd 2, (2, 444), 40, (2, 465); Nesâî, Cihâd 14,(6, 16), İman 24.]
 |
Afganistan'da... |
Daha 18 yaşında, bir daha dönmemek üzere ayrıldı ailesinden Komutan Hattab. 1988 yılında gittiği Afganistan'daki eğitim kamplarında, sahip olduğu azim ve iradenin de katkısıyla yetenekli bir savaşçı olarak yetişti. Sovyetler Birliği'nin mağlup edilmesinin ardından 1994 yılına kadar kaldığı Afganistan'da Celalabad, Host, Kabil gibi birçok şehirde cihad saflarında yer almış bulunuyordu. Bu süreçte bir el yapımı patlayıcının neden olduğu kaza sonucu sağ elinin iki parmağını kaybetti. Cihad arkadaşlarının Peşaver'de tedavi olma tavsiyesini geri çeviren Komutan Hattab'ın sağ eli şehadetine dek sargılı kalacaktı. Kimi rivayetlere göre Komutan Hattab, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerinden öğrendiği üzere sağ elinin yarasına bal sürer ve sarardı.
 |
Afganistan'da... |
1995 yılına kadar Tacikistan'da kukla hükümete ve Sovyetler Birliği'ne karşı süren cihadda fiilen yer aldı. Bu cihad; cephane ve ağır silah yetersizliği, ağır kış şartları gibi sebeplerden ötürü sonuçsuz kalacaktı. Bu cihad süresince de Afganistan ile bağlantısını koparmayan Komutan Hattab, Host kentindeki eğitim kampında Türk, Tacik, Çeçen, Arap yüzlerce mücahide eğitim verdi. Afganistan cihadı sırasında Usame bin Ladin başta olmak üzere birçok mücahid liderle tanıştı ve arkadaşlık kurdu. Bosna cihadına ve Azerbaycan Müslümanlarına yardım etmek üzere Karabağ Savaşı'na katıldığı da söylenir.

Kendi sözlerinde Çeçen cihadına katılışını şöyle anlatır:
"Üzerinde ‘La ilahe illallah’ yazılı saç bantları takan ve tekbir getiren Çeçenleri gördüğüm zaman Çeçenistan'da bir cihad olduğuna ve oraya gitmem gerektiğine karar verdim."
Yıllarca Rus kuvvetlerine ve kuklalarına karşı cihad eden Komutan Hattab, kendi tabiriyle Ruslarla kendi topraklarında savaşma fırsatını kaçırmayacaktı. Yanında sekiz mücahid arkadaşı ile birlikte, 1995 baharında Çeçenistan'a geçti. Burada öncelikle içinde bulunduğu coğrafyayı öğrenmeye çalıştı. Kafkas insanını, kültürlerini, örflerini, tarihlerini, mücadelelerini, mücahedelerini tanıyıp özümsedi. Daha sonra, cihad için elzem gördüğü cihadi medya müessesesini kurdu. Bir yandan silahıyla Allah'ın düşmanlarına karşı cihadı sürdüren Komutan Hattab, öte yandan bölge insanına İslami ilimlerin tahsilinde yardımcı olmak üzere mücahidlerle birlikte mühim faaliyetler yürütüyordu. Şehadetine kadar birlikte hareket edeceği, mücahid yoldaşı Şamil Basayev ile burada tanışmış (kimi iddialara göre bu tanışma Karabağ Savaşı sırsaında olmuştur) onunla birlikte birçok operasyonda omuz omuza cihad etmişti. Şatoy pususu, Grozni Kuşatması gibi birçok mühim çarpışmasyı bizzat yönetti; Moskova'da siyasi depremlere, istifalara vesile oldu. Rus kuvvetlerinin 1996 sonbaharı başlarken ağır kayıplar sonucu Çeçenistan'dan çekilmesiyle milli kahraman ilan edildi; İslam dünyasında tanınmaya başladı, saygı ve muhabbetle anılır hale geldi.
 |
Şamil Basayev ile... |
Birinci Çeçen Savaşı'nın mücahidlerin zaferi ile sonuçlanmasının ardından, Komutan Hattab Afganistan'daki eğitim kaplarının bir benzerini Çeçenistan'da da kurdu. İkinci Çeçen Savaşı'nın başladığı tarihe kadar birçok milletten mücahidi kurduğu kampta eğitti, bu mücahidlerle Çeçenistan ve Dağıstan'da Ruslara ölümcül darbeler vuracak operasyonlar düzenledi. İkinci Çeçen Savaşı'nda da özel eğitimli bu mücahidler, Rus askerlerine Çeçen dağlarını dar edecekti. Vedeno Pususu ve Tepe 776 Muharebesi başta olmak üzere birçok çarpışmadan, Komutan Hattab ve özel eğitimli mücahidler eliyle kazanılan zaferlerle çıkılacaktı.
 |
Cansız bedeni... |
İkinci Çeçen Savaşı esnasında Komutan Hattab, kendisine yönelik birçok suikast girişiminden kurtuldu. Onun mücahidler ve Kafkas cihadı üzerindeki maddi-manevi etkisinin bilincinde olan kafirler; onu şehid etmek için tonlarca bomba atmış, mayınlı saldırılar düzenlemiş, pusular kurmuş; fakat o bunların hepsinden Allah'ın dilemesiyle kurtulmuştu. Zira ne bir saniye erken gelir ölüm, ne de bir saniye geç kalır Allah'ın takdir ettiği vakitte. İşte, alemlerin rabbi Allah'ın, onun için takdir ettiği ömrü 20 Mart 2002 tarihinde tamamladı Komutan Hattab. Bir hain tarafından kendisine iletilen zehirli mektup, onu yıllar önce seçtiği cihad yolunda zafere taşıdı. Suudi Arabistan'daki ailesinden bir mektup bekliyordu. Rus istihbarat servisi altı aylık bir çalışma sonucu Komutan Hattab'a, bir hainin elinden zehirlenmiş mektubu ulaştırdı. Mektubu alıp okuduğu andan kısa bir süre sonra, zehir tesirini göstermeye başlamıştı. Telaş ve şaşkınlıkla geçen birkaç saatin ardından, Komutan Hattab şehadete kavuştu. Ölümün soğukluğu eğreti durdu bedeninde. Sanki hafif bir uykuya dalmış, biraz sonra uyanıp mücahidlerinin eğitimiyle uğraşacakmış gibiydi. Allah şehadetini kabul etsin
Komutan Hattab... Allah'ın kılıcı... İzzet, cihad ve Allah'ın rızasını kazanma uğruna geçirilmiş bir gençlik. Henüz 33 yaşında çok arzuladığı şehadete kavuştu Komutan Hattab. Dünya nimetlerinden uzak, Allah'a yakın olan dağlarda yaşadı ömrünü. İsrafın hüküm sürdüğü sofralardan, haramın kol gezdiği metropollerden, zillete razı olanların ağızlarında gevelenen birkaç kelamın "amentü" sayıldığı konferans salonlarından eksik olmayan çehrelerce tuhaf ve anlaşılmaz görülen bir tercihti onunkisi. Allah dedi, cihad dedi, şehadet dedi ve bir daha
bakmadı ardına.
Koynuna gömüldüğün dağların, elvan elvan çiçek açacağı günlerin umuduyla tutunuyoruz şimdi dünyaya. Biliyoruz, bahar geç de olsa gelecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.